Söylencesi
de kendisi gibi gariptir Bûtimar’ın.
Kıyılmamanın,
sesinin kırılmadık yeri kalmamanın, sız(ı)layışa yer açmak için yüreği bir
parça olmamanın öyküsüdür.
Bûtimar,
bir kuş. Ancak öyle efsanevi bir kuş değil. Mesela bir bülbül değil -ki gül ile
bir Divan şiirinde adı anılagelsin. Bir sîmurg değil; uzak yolların arayışında
olsun.
Hep
bilinmekten uzak. Kanatları minnacık. Ayaklarıyla gül toplasa yeridir.
Hem,
öyle, bir çiçekle serenadlar içinde adı geçmek, yüreği için küçük onun. Hem,
öyle yurdundan gitmek, bir teslimiyet onun için. Çünkü yurdu düşü, umududur
onun. Bu düş bitse, bu efsun tamama erse neyim kalır diye düşünür.
Denilir ki -yazgısı bu ya-
zamanın birinde, hep bir deniz kıyısında Bûtimar adında bir kuş yaşarmış. Ne o denizin
gitmeye mecali olurmuş o İran ülkesinden, ne de bu kuşun denizden geçmeye. Çünkü
Bûtimar, deniz suyuyla yaşayan bir kuşmuş. İnsan, nasıl ki kendisini yaşatan
şeyden ayrı kalamıyorsa; kuş için de deniz, kendisinden geçilmeyecek kadar
hayat dolu, kanını teninde dolaştıran engin bir mavilikmiş. Böylece, “Benim
yurdumdur!” demiş Bûtimar deniz için. Ve bir an ayrılmamış baş ucundan.
Ancak
hikâye bu ya! Bûtimar’ın büyük bir korkusu varmış.
“Ya”
demiş Bûtimar, “Ya bir gün biterse!”
“Ya
bir gün gözlerimin önünde, erir de giderse!”
Denizden
içmekmiş,
Bûtimar’ın
damarlarına can veren;
Denizden
içmekmiş;
Kalbinin
hasret kaldığı.
Ve
içmemiş Bûtimar. Karşısında koca bir deniz dururken, o koca denize gönül veren ufacık
kuş, biter korkusuyla -kendisini yaşatan tek içecekten- bir damla içmemiş! Pek
de sürememiş ömrü böylece. Bir serdengeçti, bir çakıl taşına dönmüş kalbi.
Bu çağ bize neyi öğretir Bûtimar’ın
kısa yaşamından?
Değil
miydi bizi solduran, suyundan içmeye kıyamadığımız deniz?
Değil
miydi bağrına gömen, bizim yurt edindiklerimiz?
Yine
de uğruna serden geçtiklerimiz / yalnızca
Bize
bâkî kalan bu kubbede hoş bir sadâ değil miydi?
Kamuran Demir
Heybe dergisi (2018, Ocak)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder