17 Ekim 2018

Röportaj

Sokak Kitapları Edebiyat ve Düşünce Dergisi bu ayki sayısında Kamuran Demir ile yaptıkları röportaja yer verdi.


1. Yazmak sizin için ne ifade ediyor? Güçlü bir dürtü mü? Hayatınızın olmazsa olmazı mı? Ya da başka bir şey…

Yazının kutsal bir buluşma olan Allah-Kul buluşmasıyla, bir mektuplaşma biçiminde başlangıç kazandığına ve bu şekliyle literatür ile yaşam tarihi boyunca realite içinde süregeldiğine inanıyorum. Yazmak dün, bugün ve her zaman için yaşam işleyişini kâğıtta şekillendiren ve böylece onu anlamlı kılan, vazgeçilmez bir tercümanlık benim için. Yazmak eyleminin insanın oluşuyla var olup ölüşüyle de bitmemesi onun yüceliğinin göstergesidir. Böylesine bir değeri bir an dahi unutmak olası değil tabii ki.



2. Yazarlığa heveslendiğiniz ilk anı ya da dönemi anımsıyor musunuz? Sizi böyle meşakkatli bir yolculuğa çıkartan etkenlerden bahseder misiniz?

Başlangıç tam olarak belli olmamakla, henüz okula yeni başladığım bir zaman diliminde, zorlanarak anladığım, gizli bir şekilde mektuplarını okuduğum bir aşk serüveni bana bu yolculuğu gösterip sevdirdi. Mektupların en güzel edebi metinler oluşu yazından daha da çok etkilenmeme neden oldu. Öğrencisi olduğum yazar-şair Nihat Altun ile tanışmamız, zaten bu yolda başlıbaşına bir devrimdi; artık edebiyat hayatının içinde değildim, hayatım edebiyatın içindeydi. Yaşamın ilk dilimlerinde bu kadar şeyle karşılaşmış olmam, yazmamı kaçınılmaz kılmıştı. İlk yazdıklarım da şiirin mektuplaşmış biçimi oldu diyebilirim.



3. Yazmaya ait ritüelleriniz nelerdir? Hangi durum ve koşullarda yazıyorsunuz? Bize biraz işin mutfak kısmını gösterebilir misiniz?

Yazma zamanı çok önemlidir benim için. İnsan yalnızken kendini en iyi şekilde ifade eder, kendine. Bütün in-cinin uykuda olduğu zifiri karanlık yazıya doğması için imkân tanır. Gece, yazının gündüzüdür bana. Bu saatler dışında yazdığım yazılar çok nadir. Adına ilham denilen sihirli an'a inanmıyorum ben. Yazı insanoğlunun bütün yaşamının toplamından çıkan kısmî bir birikim. İlham, belki bardağı taşıran son damla parçası olabilir ancak hiçbir zaman yokluğun içinden çıkan düşünsel zenginlik değildir. Bazen bir şiir okumanın, ıssız bir yola bakmanın, bir çisentiye yakalanmanın, bir çiçeği sallayan rüzgârı izlemenin birikimi bana yazdırabilir. Üstad'ın dediği gibi "Yazı yazmak için üç şeye sahip olmak şarttır. Bir fikir, kağıt ve yazı aracı." İşin mutfak kısmı bundan ibarettir.



4. Türk ve dünya edebiyatından kendinize örnek aldığınız yazarlar, şairler var mı? Onlardan ne şekilde etkilendiniz, ya da istifade ettiniz?

Öncelikle yazmak için okumanın mutlaka'lığına değinmek istiyorum. "Etkilenmemek" adına ömrü boyunca hiçbir yazarın dünyasına uzaktan da olsa bakmayanlar var, bu büyük bir yanlış. İyi bir yazar aynı zamanda çok iyi bir okurdur. Yazmak, okumanın toplamıdır. Elbette örnek alınan yazarların bir küçük kopyası olmak edebiyatta "kendin" olmamaktır. Fakat yazar, "kendi" olabilmesi için diğerlerini de iyi bilmeli ki yerini ayarlayabilsin. İlk yazdıklarım Nâzım Hikmet'in etkisiyle biçimlenenlerdi. O'nu okuduktan sonra insan, yazmak için bir Piraye tasavvur ediyor ve böylece yola koyulmaya başlıyor. Şiir bağlamında Türkçe şiirin Piri Nâzım Hikmet dışında, Yılmaz Erdoğan, Ahmet Telli, Sezai Karakoç, Ahmed Arif, Necip Fazıl, İsmet Özel her zaman okuduklarım arasında. Çeviri, şiiri bozmakta ancak Edgar Allan Poe'nin şiirleri hangi dile çevrilse dahi büyük tat alınacak şiirlerden.



5. Edebiyatın diğer sanat dallarıyla olan ilişkisini nasıl değerlendiriyorsunuz? Bir yazar olarak sinemayla, resimle, heykelle, müzikle nasıl bir yakınlığınız, bağınız var?

Muhakkaktır ki edebiyatın bütün sanat dallarıyla yoğun bir ilişkisi vardır. Müziğin önemli bir kısmını yazılı edebi metinler oluşturur. Bir resim bazen bir şiirin tercümanlığını yapar. Bu nedenledir ki Şair Nâzım sorar Ressam Abidin Dino'ya "bana mutluluğun resmini çizebilir misin" diye. Mutluluğu siz pembe boyalı resimlerle de anlatabilirsiniz, siyah puntolu sıcak imgelerle de. Önemli olan onu "güzel" bir şekilde sunabilmeniz. Bütün sanat 'yöntemleri' estetik kaygıyla şekillenirler; güzeli aramak tümünün ortak amacıdır. Bu müzikte de böyledir, heykelde de, resimde de... Ben edebiyat dışında diğer sanat dallarıyla pek uğraşmasam da onların sıkı takipçisiyim.



6. Hayatın içinden bir kesiti, bir gerçekliği, bir anıyı eserinize nasıl aktarırsınız? Hakikat ve hayalin sizin serüveninizdeki payları nelerdir?

Yazdıklarımda genelde hakikat ve hayal iç içedir. Hayali yalnız başına bir eserde yaşatmanız bir noktaya kadar gerçekleşebilir, sonra tıkanırsınız. Hakikat de aynı şekilde. Öz ve kalıcı eserlerin birçoğu ikisini de bir arada bulundurup metni sarar, metne yeni olanaklar verir. Okur sizi okuduğu zaman kendi hakikatlerini ve hayallerini bulabiliyorsa siz başarılısınız. Şiirde bunu yakalayabilmeniz oldukça önemlidir. Eğer siz yazarken başkası olup yazabiliyorsanız, başkası da sizi okurken kendisini orada bulabilecektir. Sokağın soğuğunda kalmış bir çocuk olup yazmak, sevdanın/aşkın cehennem nârına tutulmuş bir yürek olup yazmak, yalnızlığın orta yerinde hüzne tutulmuş bir yaşlı olup yazmak veya bir annenin evladına yıllar sonra kavuşmuş mutluluğu içerisinde yazmak veya bir civanın ayrılığın olmadığı bir aşk macerası hayalini tadıp yazmak... Yani bütün hakikatin hayal içinde bulunup yaşanılması, kâğıda karılması. Bununla, kendi serüvenim de yazdıklarımda çokça yer alıyor(doğal olarak). Bunda yaşamış olduğum ruhsal ve fiziksel 'göç'ün etkisi belirgindir, diyebilirim.



7. Edebiyatın, hayatın her katmanındaki insan için gerekli olduğunu düşünüyor musunuz? Kitaba olan ilginin ülkemizde bu kadar düşük olması bir yazar olarak size ne düşündürüyor?

Edebiyat güzelin arayıcısıdır, her yerde yaşatılmalıdır her şeyin daha güzel olduğu bir dünya için. Her okurun, her yazarın arzuladığı bir şey ülkemizde kitaba ilginin artması. Ancak bu konuda toplumsal bilinçsizlikle bireysel boşvermişlik arasında sıkışıp kaldık. İstatistikler utancın resmi belgeleri gibi; çünkü Türkiye'de kitap okuma oranı "on binde bir"! Kendimiz okumanın tadına ve gücüne varmış olabiliriz ancak geride kalanlarımıza bu cevheri yaşatmamız şart. Çalışmalıyız.



8. Kütüphanenizi oluştururken nelere dikkat edersiniz? Yeni bir kitap seçerken ölçüleriniz nelerdir? Yoksa kitaptan çok, belli yazarları belirleyerek, onların eserlerini seri olarak takip etmeyi mi tercih edersiniz?

Öncelikle söylemem gereken şey kitaplarımın yarısından çoğunun şiir kitabı oluşu... Şiirin edebiyatın özünü oluşturduğuna ve edebiyatın başlangıcının şiir olduğuna inanıyorum. Yeni bir kitabı seçerken genellikle farklı yazarları tercih etmeye çalışıyorum. Eğer ki koca bir kitabın sadece küçük bir bölümü bile beni etkileyebilmişse benim için değerlidir. Antolojiler, yıllıklar çok daha farklı insanları okumama olanak sağlıyor. Bütün kitaplarını seri olarak okuduğum, takip ettiğim yazarlar edebiyatın çınarları sayılacak kişiler ve sayıları pek az.



9. En son okuduğunuz kitap ya da kitaplardan bahseder misiniz?

Uzun yıllardan beri ki belki de düzensiz bir düzenli okurluktur, sürekli elimde aynı anda okumakta olduğum en az üç dört farklı kitap oluyor. Biraz maceralı bir okuma sayılabilir; çünkü aynı zamanda farklı kitapları peş peşe veya iç içe okuduğunuzu düşününüz. Tavsiye etmiyor ve kendime uyguluyorum. Bu uygulamadan da kurtulacağımı hiç sanmıyor ve ummuyorum. Son okuduklarım arasında Nevzat Çelik'in Şafak Türküsü, Haydar Ergülen'in Nar'ı, Hasan Ali Toptaş’ın Kuşlar Yasına Gider’i var.






Hiç yorum yok:

Yorum Gönder