I
Önce, sesinin kırıldığı an seğirdi
yarım bırakılmış hikâyelerde kalan ve darmaduman sızı-lanan içim. Minik bir
kuş. Minnnicik bir kuştun sen. Göçe mecbur edilmiş bir yabancı. Kanatları göğe
hükmedemeyecek kadar masum. Bir Yağmurcuk Kuşu!
Önce, önce bekledim hasrete bürünür
bir türkü gibi içime dolmanı. Neşterdendi bakışların, kanadım! Ve sustum.
Sustum kırarak bildiğim bütün haykırışları. Neydi bu? Hangimiz tanıdığıydı
hangimizin? Kalabalıklar arasından sıyrılmış ben yabancı da kimdi ki birden
hayata düşer ve ölümü bekler gibi sevmişti seni? Acı toplamı olan bir aşk mı
kurtaracaktı bizi? Bilmiyordum.. Vakit uslu ve kördü. Yine de çırptım ellerimi.
Ah, vurulsaydık, kavrulsaydık, ve iki parçası olsaydık “bir-bir”imizin dedim!
Yenebilseydik bu Çarşamba sancılarını, bir düş’ten düşer gibi bulsaydık aynı cehennemde
tenimizi!
II
Aşkta suçluluk yoktur, bilmelisin.
Bilmelisin asırlarca beklenilmiş bir Béatrice gibi olabileceğini. Dizlerimden
kanayıncaya kadar kanımın ardından koşabileceğimi. Hatta bir öykü
yazabileceğimi, çarmıha değin. “Yâ Rab belâ-yı aşk ile kıl âşinâ beni/Bir dem
belâ-yı aşkdan kılma cüda beni!” diyebileceğimi. BİLMELİSİN ALNIMDA BELİREN VE
KADER DENİLENİN KENDİ İNCE BİLEKLERİNLE YAZDIĞIN OLABİLECEĞİNİ. Gözlerimdeki
ferin kalbinden büyülendiğini ve ondan (vaz)geçemeyebileceğini. Fakat hırçın
hayat işte.. Sıradanlıklar, bu üzerimize yığılan denge, bu müthiş korku, bu ayrılık
sirenleri.. Yine de yaşıyoruz işte gördüğün gibi. Cellat gece sancılarıyla, tek
başınalıkla, biraz da serseri..
III
Çılgınlığıma anlam veremiyor
olabilirsin; biraz da ütopya peşindeyim ben! Ellerimle, kelimelerimle, düşlerim
ve bütün toplamımla düşünüyorum seni. Hatta korkutuyor beni beynimden
kanayabilme ihtimali! Olsun da görmezden geleyim, olsun da sana bu yangını gör
demeyeyim. Haydi! Al da biraz sen körükle! olmaması için.. Hem biliyor musun
sözcüklerin sahtelik derecesini? Bu çağda aşkın anlamını yitirişini?.. İyisi mi
anlaşalım tekrar konuşarak kelimesiz. Her şeyin sıradanlaştığı bir dünyada bir
sır olsun bu. İkimizin. (Bari bir sırda yan yana gelebilelim!) Öyle ki,
birbirimize dahi söylemeyelim olur mu?! Dur. Aklımdan geçirdiğim an kemanî seninin
içime doluşunu, ve hatırladığımda dizlerini kırıp bir sırayla masa arasına
sığıyor oluşunu kalbim ağrıyor. Bu savaşın galibi olan sana karşı zaten ne
kadar dirensem o kadar kalbim ağrıyor. Çılgınlığıma anlam veremiyor olabilirsin,
biraz da bu şekilde bir ütopya bu işte! Bari sen üstüme gelme, n’olursun; çocukluğumdan
beri ilk kez korkuyorum böyle!
IV
İyisi mi kaybolduğun o bulutlar
kümesinden bir haber gönder Yağmurcuk Kuşu. Bu oynadığın oyun, bu saklambaç
adaletsiz, gerçekten diyorum! Daha kaç asır arayabilirim ki seni?! Dilimi yakan
bu kaçıncı eleji?! Oysa zaman, avuçlarında tutamayacağın kadar hengâme dolu ve
çetrefil, çarkından bihaber ilerlemekte. Sana darb-ı meseller anlatmak
isterdim, belki sevda hikâyeleri, sana yaşadıklarımdan diyeceklerim vardı fakat
şimdi bir bir hatrımdan düşmekte.. İyisi mi mütesellim ol simsiyahı seçmiş ve
teslimiyeti kabul etmiş ruhum için, lütfen. Bursa Ovası’ndan derilen rengârenk
çiçeğim! Ak parmaklarıyla öldüren minicik kelebeğim! Adını anarak çarpan
yüreğim artık acıyı değil, ölümü bekliyor senden!
Kamuran Demir
[İlk yayımlanma: Pepûlê dergisi (2015, Mart)]
[İkinci yayımlanma: Heybe dergisi (2018, Haziran)]
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder