02 Haziran 2018


Yirmi İkinci Eleji

I

   Önce, sesinin kırıldığı an seğirdi yarım bırakılmış hikâyelerde kalan ve darmaduman sızı-lanan içim. Minik bir kuş. Minnnicik bir kuştun sen. Göçe mecbur edilmiş bir yabancı. Kanatları göğe hükmedemeyecek kadar masum. Bir Yağmurcuk Kuşu!
   Önce, önce bekledim hasrete bürünür bir türkü gibi içime dolmanı. Neşterdendi bakışların, kanadım! Ve sustum. Sustum kırarak bildiğim bütün haykırışları. Neydi bu? Hangimiz tanıdığıydı hangimizin? Kalabalıklar arasından sıyrılmış ben yabancı da kimdi ki birden hayata düşer ve ölümü bekler gibi sevmişti seni? Acı toplamı olan bir aşk mı kurtaracaktı bizi? Bilmiyordum.. Vakit uslu ve kördü. Yine de çırptım ellerimi. Ah, vurulsaydık, kavrulsaydık, ve iki parçası olsaydık “bir-bir”imizin dedim! Yenebilseydik bu Çarşamba sancılarını, bir düş’ten düşer gibi bulsaydık aynı cehennemde tenimizi!


II

   Aşkta suçluluk yoktur, bilmelisin. Bilmelisin asırlarca beklenilmiş bir Béatrice gibi olabileceğini. Dizlerimden kanayıncaya kadar kanımın ardından koşabileceğimi. Hatta bir öykü yazabileceğimi, çarmıha değin. “Yâ Rab belâ-yı aşk ile kıl âşinâ beni/Bir dem belâ-yı aşkdan kılma cüda beni!” diyebileceğimi. BİLMELİSİN ALNIMDA BELİREN VE KADER DENİLENİN KENDİ İNCE BİLEKLERİNLE YAZDIĞIN OLABİLECEĞİNİ. Gözlerimdeki ferin kalbinden büyülendiğini ve ondan (vaz)geçemeyebileceğini. Fakat hırçın hayat işte.. Sıradanlıklar, bu üzerimize yığılan denge, bu müthiş korku, bu ayrılık sirenleri.. Yine de yaşıyoruz işte gördüğün gibi. Cellat gece sancılarıyla, tek başınalıkla, biraz da serseri..


III

   Çılgınlığıma anlam veremiyor olabilirsin; biraz da ütopya peşindeyim ben! Ellerimle, kelimelerimle, düşlerim ve bütün toplamımla düşünüyorum seni. Hatta korkutuyor beni beynimden kanayabilme ihtimali! Olsun da görmezden geleyim, olsun da sana bu yangını gör demeyeyim. Haydi! Al da biraz sen körükle! olmaması için.. Hem biliyor musun sözcüklerin sahtelik derecesini? Bu çağda aşkın anlamını yitirişini?.. İyisi mi anlaşalım tekrar konuşarak kelimesiz. Her şeyin sıradanlaştığı bir dünyada bir sır olsun bu. İkimizin. (Bari bir sırda yan yana gelebilelim!) Öyle ki, birbirimize dahi söylemeyelim olur mu?! Dur. Aklımdan geçirdiğim an kemanî seninin içime doluşunu, ve hatırladığımda dizlerini kırıp bir sırayla masa arasına sığıyor oluşunu kalbim ağrıyor. Bu savaşın galibi olan sana karşı zaten ne kadar dirensem o kadar kalbim ağrıyor. Çılgınlığıma anlam veremiyor olabilirsin, biraz da bu şekilde bir ütopya bu işte! Bari sen üstüme gelme, n’olursun; çocukluğumdan beri ilk kez korkuyorum böyle!


IV

   İyisi mi kaybolduğun o bulutlar kümesinden bir haber gönder Yağmurcuk Kuşu. Bu oynadığın oyun, bu saklambaç adaletsiz, gerçekten diyorum! Daha kaç asır arayabilirim ki seni?! Dilimi yakan bu kaçıncı eleji?! Oysa zaman, avuçlarında tutamayacağın kadar hengâme dolu ve çetrefil, çarkından bihaber ilerlemekte. Sana darb-ı meseller anlatmak isterdim, belki sevda hikâyeleri, sana yaşadıklarımdan diyeceklerim vardı fakat şimdi bir bir hatrımdan düşmekte.. İyisi mi mütesellim ol simsiyahı seçmiş ve teslimiyeti kabul etmiş ruhum için, lütfen. Bursa Ovası’ndan derilen rengârenk çiçeğim! Ak parmaklarıyla öldüren minicik kelebeğim! Adını anarak çarpan yüreğim artık acıyı değil, ölümü bekliyor senden!


Kamuran Demir

[İlk yayımlanma: Pepûlê dergisi (2015, Mart)]
[İkinci yayımlanma: Heybe dergisi (2018, Haziran)]


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder